İmar Planları, Tadiller ve İmar Planlarının İptali Davaları
Gayrimenkul sektöründe hem inşaat hem de geliştirme bakımından önemli bir yere sahip olan ve sıklıkla uyuşmazlıklara konu olan imar planları ile ilgili olarak “İmar Planları, Tadiller ve İmar Planlarının İptali Davaları” konulu makalemize buradan ulaşabilirsiniz.
1. Genel Olarak İmar Planları
Kentleşmenin getirdiği en önemli problemlerden ikisi, bölge halkına
ihtiyaçlarını karşılayabildiği yaşam alanlarının sunulması ve düzensiz yapılaşmanın
getirdiği olumsuzlukların önlenmesidir. Bu nedenle merkezi ya da yerel idareler bu
yaşam alanı olan bölgelerin; kendine özgü yaşayış biçimini, karakterini, nüfusunu,
bulunduğu alanı, hizmet ve yapı ilişkilerini ve yörenin çevresiyle olan bağlantılarını göz
önüne alarak planlar hazırlar ve yapılaşmanın bu planlara uygun şekilde ilerlemesini
denetlerler. Bu amaçla hazırlanan planlara imar planı denir. Bu makalede öncelikle imar
planlarının çeşitleri incelenecek, sonrasında ise askı sürelerine, bu planlara karşı
yapılacak idari itirazlara ve açılacak idari davalara ve bunların gerekçelerine
değinilecektir.
İmar planları dört başlık altında incelenebilir. Nitekim 3194 sayılı İmar
Kanunu'nda (9 Mayıs 1985 tarihli ve 18749 sayılı Resmi Gazete) (“İmar Kanunu”)
planlar; (i) bölge planı, (ii) çevre düzeni planı, (iii) nazım imar planı ve (iv) uygulama
imar planı olarak dörde ayrılmıştır. Bunlar aşağıda açıklanmaktadır:
a. Bölge Planları : Sosyal ve ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin
gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetleri ve altyapıların dağılımını
belirlemek üzere hazırlanan planlardır. Bu doğrultuda bölge planları, fiziksel bir
plan olmanın ötesinde, bir politikalar demeti olarak nitelendirilebilecek
planlardır. Bölge planlarını yapma veya yaptırma yetkisi Kalkınma
Bakanlığı’ndadır.
b. Çevre Düzeni Planları : Bölge planlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım,
turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanımı kararlarını belirleyen planlardır.
Çevre düzeni planı, büyükşehir ya da bir arada planlanması öngörülen birden
çok yerleşme merkezinin ilgi ve etkisi altındaki çevreler için bölge planı ile
ilişki kurularak düzenlenir. Belirlenmiş kesin bir ölçeği olmamakla birlikte,
genelde bölgeyi tümüyle içine alabilecek şekilde 1/100.000 ya da 1/25.000
ölçekli olarak hazırlanır.
c. Nazım İmar Planları : Varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun
olarak halihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak
çizilen ve arazi parçalarının genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini,
bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu,
çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım
sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama
imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla
açıklanan ve raporuyla beraber bir bütün olan plandır.
Bir başka deyişle nazım imar planları, uygulama imar planlarının
hazırlanmasındaki temel hedefleri, ilkeleri ve arazi kullanım kararlarını bir rapor
tahtında belirler. Bu planları hazırlama konusunda Büyükşehir belediyesi
sınırları içinde tek yetkili büyükşehir belediyesidir. Büyükşehir olmayan illerde
ise il ve ilçe belediyeleri nazım imar planı yapmak konusunda yetkilidir. Nazım
planlarında değişiklik ancak aynı nitelikte veya daha üst kademe planlarda
yapılacak değişikliklerle mümkün olur. Nazım planların harita ölçeği genellikle
1/5.000'dir. Ancak 1/10.000 ya da 1/25.000 olarak da hazırlanabilir.
d. Uygulama İmar Planları : En alt ölçekli plan olan uygulama imar
planları ise nazım imar planı esaslarına göre çizilen, yerleşme ve yapı düzenini
belirleyen ve yapı adalarının yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için
gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer
bilgileri ayrıntıları ile gösteren planlardır. Genellikle 1/1.000 ölçekli olsa da
1./2000 ya da 1/500 ölçekli olarak da düzenlenebilirler. Uygulama imar planı
yapma yetkisi il ve ilçe belediyelerindedir.
2. İmar Hukukuna Yön Veren Temel İlke: Plan Hiyerarşisi
İmar hukukuna yön veren en önemli ilke, alt ölçekli bir planın (örneğin
uygulama imar planının), üst ölçekli bir plana (örneğin nazım imar planına) aykırı
olamayacağı ilkesidir. Buna plan hiyerarşisi denir. Plan hiyerarşisi uyarınca alt ölçekli
planlar, üst ölçekli planlarda belirlenen planlama ana ilkelerine, stratejilerine ve
kararlarına uyumlu olmak zorundadır. Örneğin Danıştay bir kararında, 1/5.000 ölçekli
nazım imar planında sağlık tesislerine ayrılan bir alanın 1/1.000 uygulama imar planında konut alanına dönüştürülmesini nazım imar planının objektif niteliğine ve
hukuka aykırı bulmuştur.1 Bu bağlamda, daha alt ölçekli ve seviyeli bir planın daha üst
ölçekli ve seviyeli bir plana aykırı olması hukuksuzdur ve iptal nedeni teşkil etmektedir.
3. İmar Planlarına İlişkin İdari ve Adli Süreçler
a) İmar Planları ya da İmar Planı Değişiklikleri Nasıl Yapılır?
Yukarıda ifade edildiği gibi, imar planı ya da imar planı değişikliği yapma
yetkisinin büyükşehir beleyesinde mi, il belediyesinde mi yoksa ilçe belediyesinde mi
olduğu imar planının çeşidine, imara konu yerin nerede bulunduğuna, imara ya da imar
değişikliğine konu yerin birden çok ili kapsayıp kapsamadığına göre belirlenir. Örneğin,
bir büyükşehir belediyesi sınırları içinde bir alana ilişkin nazım imar planı yapma
yetkisi büyükşehir belediyesindedir.
İmar planları, kural olarak genellikle imar planını yapmaya yetkili belediyece yapılır ve
ilgili belediye meclisince de onaylanır. Onaydan itibaren de uygulanabilecek bir idari
işlem haline gelir. Onaylanan planlar İmar Kanunu'nun 8/1(c) maddesi uyarınca onay
tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin
internet sitelerinde bir ay süre ile eş zamanlı olarak ilan edilir. Buna “askıda kalma”
denir.
Bir aylık ilan askı süresi içinde planlara ilgililer tarafından itiraz edilebilir.
İlgililerin kimler olduğu ise tartışmalıdır. İlgili imara konu yerin maliki, o bölgede
ikamet eden bir tüzel ya da gerçek kişi olabileceği gibi menfaati etkilenen bir devlet
kurumu da ilgili olabilir.
İmar planı ya da imar planı değişikliğine ilgilisi/ilgilileri tarafından yapılan
itirazlar belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilir. Belediye meclisi itirazları
yapılan itirazı takip eden on beş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar. Genel
olarak uygulamada bu itirazların belediye meclisi tarafından reddedildiği görülmektedir.
Talebi reddedilen ilgili bu aşamadan sonra idari işlemin (yani imar planının veya tadilin)
iptali için dava açabilir.
b) İmar Planlarına ya da İmar Planı Değişikliklerine Karşı Dava Açılması
İmar planlarının veya plan değişikliklerinin (yani idari işlemlerin) iptali için
açılan davalar idari yargının görev alanı içerisindedir. Dolayısıyla bu davalar,
düzenleyici işlemi yapan idari kuruma göre ilk derece mahkemesi sıfatıyla doğrudan
Danıştay’da ya da idare mahkemelerinde açılacaktır. Adli yargı mahkemeleri olan asliye
hukuk ve sulh hukuk mahkemelerinde bu davalar açılamaz.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun (20 Ocak 1982 tarihli ve 17580
sayılı Resmi Gazete) (“İYUK”) 34. maddesi uyarınca "İmar, [........] ve iskân gibi
taşınmaz mallarla ilgili mevzuatın uygulanmasında veya bunlara bağlı her türlü haklara
ve kamu mallarına ilişkin davalarda yetkili mahkeme taşınmazın bulunduğu yer
mahkemesidir." Dolayısıyla imar planı iptal davalarında yetkili mahkeme taşınmazın
bulunduğu yere göre belirlenecektir.
İYUK'un 7. maddesi uyarınca dava açma süresi normalde belediye meclisi
kararının ilanından itibaren 60 gündür (ancak idari bir itirazın bulunduğu hallerde bu
süre itirazın reddi ilanının yapıldığı veya karinesinin oluştuğu tarihten itibaren
başlayacaktır). Bu süre, dava hakkı bakımından hak düşürücü bir süredir. Dolayısıyla,
süresinde kullanılmayan dava hakkı düşecektir ve bu konu hakkında bir daha doğrudan
bir dava açılamayacaktır. Bu nedenle, mülkiyet hakkının korunması ve sorumluluk
bağlamında bu davalar mutlaka süresinde açılmalıdır.
Burada iki husus özel önem arz etmektedir. Birincisi, askı (ilan) süresi
tamamlanmadan imar planlarına karşı iptal davası açılamayacağı gerçeğidir. Çünkü imar
planları, askı (ilan) süresi tamamlanmadığı sürece henüz kesin ve yürütülmesi zorunlu
bir işlem haline gelmez. 30 günlük askı (ilan) süresi tamamlanmadan dava açıldığı
takdirde, ortada henüz kesin ve icrai işlem olmadığı için dava reddedilecektir.
İkincisi ise, yukarıda belirtilen süreler içinde dava açılmaması halinde,
doğrudan imar planı ya da imar planı değişikliğinin iptali talebi ile dava açılamayacağı
gerçeğidir. Ancak ilgili kimsenin, takip eden uygulama işlemlerine karşı dava açar iken
planların da iptalini talep etmesi söz konusu olabilir. Bir başka ifade ile, imar planının
uygulama işlemleri olan inşaat ruhsatı, imar durumu, parselasyon, kamulaştırma gibi
işlemlerle birlikte bu işlemlerin dayanağı olan imar planına (ve üst planlar dâhil) karşı
da dava açılabilmesi mümkündür. Dolayısıyla bu gibi durumlarda, ilgilinin dava açma
hakkı zayi olmayacaktır.
4. İmar Planı ya da Plan Değişikliğinin İptali Davalarında Dikkat Çeken
Başlıca Hukuka Aykırılık Nedenleri
Öncelikle belirtmek gerekir ki imar planlarının kural olarak değişmezliği
esastır. Ancak kamu yararının gerektirdiği hallerde planlarda değişiklik yapılabilir.
Böyle bir değişiklik yapılabilmesi için aranan şartlara (aşağıda daha detaylı olarak
bahsedilmiştir) uyulması zorunludur. Bu şartların yerine getirilmemesi halinde yapılan
imar planı ya da imar planı değişikliği iptal edilebilir.
Başlıca hukuka aykırılık sebepleri şunlardır:
a. Yatırımcı Kurumun Görüşünün Alınmaması: İmar planında durumu değişecek
olan sosyal ve teknik alt yapı alanındaki (park, hastane, ibadet yerleri, yol, okul vs.)
tesisi gerçekleştirecek ilgili yatırımcı bakanlık ve kurumun görüşü alınmalıdır. Burada
ilgili yatırımcı kurumun (Bakanlık, valilik, müdürlük vs.) görüşünün olumsuz olması,
plan tadilatının yapılamayacağı anlamına gelmez. Bir başka ifade ile, yatırımcı kurum
olumsuz görüş vermiş olsa dahi plan tadilatı yapılabilir. Bu konuda nihai kararı imar
planını yapmaya yetkili idare olan belediye verecektir. Ancak yatırımcı kurum, bu
işleme (tadile) karşı dava açma hakkına sahiptir.
Danıştay, bir kararında, plan değişikliğini gerektiren zorunluluklar ortaya
konulmadan ve ilgili kuruluşların görüşleri alınmadan imar planının tadilinin kabulü
yönünde verilen belediye meclisi kararını hukuka aykırı bulmuştur.2
b. Eşdeğer Alan Ayrılmaması: Zorunluluk olmadıkça, imar planlarında bulunan sosyal
ve teknik altyapı alanları kaldırılamaz, küçültülemez veya bunların yerleri
değiştirilemez. Böyle bir değişiklik yapılması durumunda; imar planı değişikliği ile
kaldırılan, küçültülen ya da yeri değiştirilen tesisin hizmet götürdüğü bölge içinde
eşdeğer yeni bir alanın ayrılması gerekir. Örneğin, park alanı olarak ayrılan bir sosyal
donatı alanının konuta çevrilmesi halinde; aynı mahalde, aynı büyüklükte, aynı hizmeti
vermeye uygun eşdeğer bir alanın parka ayrılması gerekir. Yine bir teknik altyapı alanı
olan otopark yerinin plan değişikliği ile kaldırılabilmesi için bölgede eşdeğer bir alanın
ayrılması gerekir.3
c. İmar Planı Değişikliği ile Plan Bütünlüğü Bozulamaz: Yapılacak imar planı
değişikliklerinde, çevredeki nüfus, yoğunluk, donatım dengeleri ve gereksinimleri
araştırılmalı ve plan değişikliğinin zorunlu olup olmadığı irdelenmelidir. Ortada hiçbir
zorunluluk olmamasına rağmen, imar planı bütünlüğünü de bozucu şekilde plan
değişikliği yapılması hukuka aykırıdır.
d. İmar Planının ve İmar Planında Yapılacak Değişikliğin Şehircilik İlkeleri,
Planlama Esasları ve Kamu Yararına Uygunluğu: Mekânsal Planlar Yapım
Yönetmeliği'nin (14 Haziran 2014 tarihli ve 29030 sayılı Resmi Gazete) (“Mekânsal
Plan Yönetmeliği”) 11. maddesi uyarınca, imar planlarının yapımında bugünün yanı
sıra gelecekte de sağlıklı ve düzenli bir çevre oluşturulması çabası da dikkate alınmak
suretiyle bu iki amaç birlikte ele alınarak değerlendirilmelidir. Böylece imar planlarının
temel amaçlarından biri olan kamu yararı ilkesi de gözetilmiş olacaktır. Yine daha evvel
de ifade edildiği üzere, planlama yapılırken plan hiyerarşisinin dikkate alınması gerekir.
Bu haller başlı başına iptal sebepleridir.
e. Plan Müellifinin Görüşünün Alınmaması ya da Yeterliliğe Sahip Plan
Müellifinin Olmaması: İmar Kanunu'nun 28. maddesi ve Plan Yapımını
Yükümlenecek Müelliflerin Yeterliliği Hakkında Yönetmelik (7 Ocak 2006 tarihli ve
26046 sayılı Resmi Gazete) uyarınca imar planları ve değişiklikleri, yeterlilik belgesine
sahip plan müelliflerince hazırlanır. Plan müellifinin olmaması, imar planında değişiklik
yapılabilmesi için müellifin gerekçeli görüşünün alınmaması ya da imar planının ya da
değişikliğin yeterliliğe sahip olmayan plan müellifi tarafından hazırlanması hallerinde
hukuka aykırılık söz konusu olacaktır. f. İmar Planlarının Değiştirilmesine İlişkin Usul Kurallarına Uyulmaması: İmar
planlarının değişikliğine ilişkin olarak yasa ve yönetmelikte yer alan usuli kurallara
uyulmaması veya bir belediye meclis üyesinin kendi taşınmazı (ev, arsa, arazi vs.) ile
ilgili bir durum görüşülürken ilgili tartışmanın yapıldığı toplantı veya karara katılması,
iptal sebebi örnekleridir.
g. Sürekliliği Olan Bir Yolun Daraltılması ya da Çıkmaz Sokak İhdas Edilmesi:
Mekânsal Plan Yönetmeliği'nin 26. maddesi uyarınca, plan değişiklikleri için birtakım
kurallar getirilmiştir. Örneğin, sürekliliği olan bir yol belirli kesimlerde
daraltılamamaktadır. On metreden dar bir trafik yolu ve üç metreden dar bir yaya yolu
yapılamasına izin verilmemektedir. Keza, belediyelerce çıkmaz sokak ihdas edilerek
plan değişikliği yapılması da hukuka aykırıdır. Ancak imarla ilgili işlemlerde hukuka
uygunluğunun belirlenmesine yönelik olarak, imar zorunluluklarını ilgilendiren bir
kısım kararlarda Danıştay, kamu yararına dair birtakım gereklilikleri dikkate almıştır.4
1 Danıştay 6. Dairesi’nin 14 Mayıs 2010 tarihli ve 2008/6920 E., 2010/4743 K. sayılı kararı)
2 Danıştay 6. Dairesi'nin 31 Mart 1987 tarihli ve 1987/113 E., 1987/144 K. sayılı kararı
3 a.g.e
4 Danıştay 6. Dairesi'nin 17 Şubat 1988 tarihli ve 1987/630 E. 1988/235 K. sayılı kararı.